07 Ocak 2015 01:00

Rekabet olsun ama...

Rekabet olsun ama...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çözüm için bir araya gelen güçlerin, bir masanın etrafında oturmaları sorunlarını çözdükleri, anlaştıkları anlamına gelmez. Masada oturanlar son kerteye gelinceye kadar birbirlerine karşı güçlerini sınar, karşıdakini güçsüz kılmak, kendine mecbur etmek için elinden geleni ardına koymaz.
Bu hep böyle olagelmiştir.

Çözüm taraflarının birbirlerine yönelik yaptıklarının Güney Afrika’da, İrlanda’da, İspanya’da onlarca örneği var. İsteyen bu örnekleri inceleyebilir.

***
Tabi sorun sadece savaşan güçler arasındaki ilişkiler boyutunda ele alınmamalı.
Kendi öznelimizde ele alırsak; birbiriyle savaşanlar arasındaki ilişkilerden Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürtler arası ilişkilere, ortak bir siyasi cepheyi oluşturan farklı aidiyet ve inançlar arasındaki ilişkilerden farklı cephelerde yer alan aidiyet ve inançlara kadar, hemen her kesim için bu bakış açısı geçerlidir.

Bu durum, esasen bir rekabet ilişkisidir de.
Daha ayrıntılı düşünürsek, homojen bir yapı içinde bile rekabet ilişkisinin bir gerçeklik olduğunu tespit edebiliriz.
Kabul edelim ki rekabet ilişkisi demokratik siyasal yapılanmalarda, demokrasi kültürünün geliştiği toplumlarda daha temiz ve daha kamuya açık biçimde yürür. Bu toplumlarda ayrıca siyasal rekabetin temiz ve kamuya açık yürümesini denetleyen etkili mekanizmalar da var.
***
Çözüm süreci açısından bakarsak; bu süreci gözleyen, sonuçlarını kamuoyu ile paylaşan bağımsız bir mekanizma henüz yok. Bu olmadığı içindir ki taraflar tribünlere yönelik söylemleri hâlâ bir yöntem olarak kullanıyorlar ve hakiki bir çözüme ulaşmak yerine birbirlerinin etki alanlarını daraltmaya, kendilerini baskın kılmaya çabalıyorlar. Elbet herkesin çözüm yanlısı olduğunu düşünme saflığını da yaşamayalım.

Hâlâ kan ve ölümden nemalanacaklarını düşünenler var ve bunlar da fırsat kolluyorlar.
Daha sürecin ilk gününde Paris’te 3 kadın siyasetçiyi katlederek süreci provoke etmeye niyetlenenler durmadı, durmayacak. Bunu aşmanın tek yolu, tarafların ilişkilerinin olabildiğince açık yürümesi, bunun yanı sıra tarafları gözleyen, hatta mümkünse denetleyen bağımsız bir mekanizmanın olmasıdır.

Bu olacak mı?

Hükümet-Devlet, hâlâ kendi hesabına uygun bir süreç tahayyülünde olduğu için buna açık değil. Hükümet-Devlet süreci sürüncemede bırakıp adım atmaktan imtina ederse –ki bu durumda süreç çöker ve bu ihtimal en az onurlu bir barış kadar olasıdır– böyle bir mekanizma yaşama geçmeyecek. Ancak süreç ağır aksak da olsa ilerleyecekse gideceği nokta belli; provokasyon girişimlerine, kendine yontma çabalarına rağmen süreci gözleyen, denetleyen bir mekanizma er veya geç olacak.

***

Kürtler arasındaki ilişkilere gelince; bu durum da en az süreç kadar önemlidir. Taraflar, haklılıklarını en geniş kesime tescil ettirdikleri sürece güçlenir ve başarılı olurlar. Kürtler arası ilişkilerde henüz bu doğru yaşama geçmiş değil. Kürdistan Ulusal Kongresi’nin toplanamaması, farklı aidiyetlere yakın ya da bağlı medyanın hala kriminal haberlerden medet umması, birbirini görmezden gelmesi, yönetim kademelerinden gelen suçlayıcı ve ağır demeçler, haklılığın tesciline engel olacak, Kürtler arası ilişkileri daha da olumsuzlaştıracak en kırılgan noktadır.

Bunu aşmak en kolay olanı; partizanlıktan vazgeçmek yeter de artar bile. Ancak aşılmadığında da her kazanımı kaybettirecek olan da bu gerçekliktir.
***
Süreçle ilgili yaşananlar, Kürtler arası ilişkiler nispeten perde arkasında yürüdüğünden en az bilgi sahibi olduğumuz alanlar. Peki, o kadar kısır bilgilere sahip olmadığımız siyasetin diğer cephelerinde durum ne?

Örneğin birkaç ay sonra bir seçim var ve açıktır ki bu bir kader seçimi de olacak. Türkiye ya karanlığa saplanıp kalacak ya yüzünü aydınlık bir geleceğe dönecek. Aydınlık gelecek, hiç kuşku yok halkların, aidiyetlerin, ötekilerin kendi kimliği, kendi inancı, kendi öznelliği ile en özgür yaşayacağı gelecektir. Bu bir tek seçimde sağlanmasa bile seçimde ortaya çıkacak tablo ya özgür geleceğin önünü açacak ya da Türkiye’yi karanlık bir geleceğe mahkum edecek.

Bu işin ortası yok.

Nedenlerini daha sonraki yazılarda tartışmak üzere kısaca belirtip geçelim; Türkiye’nin karanlığa gidişini önleyecek açık siyasal güç mevcut durumda bir tek HDP’dir.
***
HADEP’in eski Genel Başkanı, Kürt siyasetçi Murat Bozlak uzun zamandır yakalandığı kanser illetine yenik düşerek yaşamını yitirdi. Yazıyı yazarken bir yandan da cenaze törenini televizyondan izlemeye çalışıyordum. Mücadeleyle geçen bir ömür ardında güzel şeyler bırakarak sonsuzluğa uğurlandı. Kendisine rahmet diliyorum. Ailesinin, yoldaşlarının, dostlarının başı sağolsun.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa